20 Haziran 2018 Çarşamba

Bozkırın gölgesinde bir masalsın sen kapodokya...

Atv turundan bir foto... siz de en kuytu ücra köşeleri keşfetmek istiyorsanız mutlaka tura çıkmalısınız


Dilek ağacına sizde dilek dileyip, nazarlığınızı takın.... ve sonra bunu benim gibi belgelendirin. :)


My mother cafe... Saatlerce oturup, kitap okuyacağınız o huzurlu mekanlardan sadece biri

Aşk her yerde... AŞK


Bozkırın gölgesinde bir masalsın sen kapodokya...



Nasıl olur da seni bu kadar geç keşfedebilirim...
Ürgüp, göreme, uçhisar avanos ve kapodokya...
Bunca tarih canavarının arasında nadir olarak kendini korumayı başarabilmiş bir kent...


Kapadokya’nın kendine has coğrafyası, Jeolojik devirlerde aktif birer volkan olan Erciyes Dağı, Hasan Dağı ve Güllü Dağ ile birlikte çok sayıdaki diğer aktif volkanın günümüzden on milyon yıl önce püskürmesi sonucu oluşmuş bir yeryüzü şekli.



Temelde, yanardağlardan çıkan lavlar, platolar, göller ve akarsular üzerinde 100-150 metre kalınlığında tüf (lav ve külden oluşan taş) tabakasını oluşturuyor. Ana volkanlardan püsküren maddelerle şekillenen plato şiddeti daha az küçük volkanların püskürmesiyle sürekli değişime uğruyor. Oluşan bu tüf tabakasının başta Kızılırmak Nehri olmak üzere akarsuların, göllerin ve rüzgârın aşındırmasıyla da günümüzdeki ikonik peri bacaları halini almış oluyor.


Sel sularının dik yamaçlarda kendine yol bulması, sert kayaların çatlamasına ve kopmasına neden olduğundan alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşınan malzemenin derin bir şekilde oyulması ile yamaç gerilemiş, böylece üst kısımlarda yer alan şapka ile aşınmadan korunan konik biçimli gövdeler ortaya çıkmış. Özellikle Paşabağı civarındaki peri bacaları türünün en belirgin örnekleri. Çünkü bu bölgedeki peri bacaları; konik, şapkalı, mantar biçimli, sütunlu ve sivri kaya formunda. Paşabağı peri bacalarının tüf, tüffit ve volkan külünden oluşmuş kayaçtan oluşan konik gövdelerinin tepe kısımlarında bir de ignimbirit gibi sert kayaçlardan oluşan kaya bloğu da bulunuyor. Peri bacalarının kısa veya uzun ömürlü olması, bu şapkadaki kayanın direncine bağlı olarak değişiyor. Bazı yamaçlardaki renk dalgalanmalarının nedeni ise lav tabakasındaki ısı farkıymış.

Aslında Kapadokya’da insan yaşamı, ta Paleolitik döneme kadar uzanıyor. İnsanlar bu doğal oluşumları, eski çağlarda gözetleme ve barınma yeri olarak kullanmış, Hristiyanlığın yayıldığı dönemlerde içlerine kiliseler oyarak ibadethaneler yapmış, Roma döneminde ise mezar olarak kullanılmış.


Zamanında Hititler’in yaşadığı bu topraklar daha sonraki dönemlerde Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuş. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için sığınak haline getirmiş. 6. ve 7. yüzyıla gelindiğinde Derinkuyu, Kaymaklı, Mazı, Özkonak, Doğala gibi yeraltı şehirleri Arap akınlarına karşı sığınak olarak kullanılmış. Bu sığınaklar önemini yitirdikten sonra Hıristiyanlar buraları terk ederek Göreme, Soğanlı, Ihlara vadilerindeki kaya kovuklarına yerleşmişler ve yüzlerce kilise inşa etmişler.


Kapadokya’daki yer altı şehirlerinde insan yaşamının tarihi milattan öncesine dayanıyor olsa da bugünkü anlamda yamaçlardaki kayalara oyulmuş evlerde yaşama geleneği çok da eski değil 19.yy dan kalma. Bu noktada ana etmen volkanik malzemenin oyulduğunda yumuşak ve kolay şekil alabilir olması ama oksijenle yani hava ile temas ettikçe sertleşmeye başlayıp dayanıklı hale gelmesinin şeklidir o gördüğümüz peri bacaları.



Hala gidip gezmediyseniz, konakları gezip, taş otellerde konaklamadıysanız,
o muhteşem güveçten hala yemediyseniz.... Atv ye binip, balon turuna katılmadıysanız
(yükseklik korkunuz yoksa tabi :) hala hiç bir şey kaçırmış değilsiniz..
O muhteşem yerler hala sizi bekliyor...

Mutlaka yolunuz düşmeli.

Saygılar efenim :)








Ben et sevmesem de burnuma gelen o güveç kokusu efsaneydi...











Üç güzeller efsanesi

Yüzyıllar boyunca hakkında pek çok hikaye anlatılan üç güzellerin en çok bilinen efsaneleri şöyle:


Kapadokya kralının kızı bir çobana âşık olur ancak babası evlenmelerine müsaade etmediği gibi doğan torununun peşine de askerlerini gönderir. Efsaneye göre, ölmemek için bir mucize dileyen prenses, çoban ve çocukları birer taşa çevrilir. En önde duranın çoban, aradakinin çocuk, en arkada yer alanın ise prenses olduğuna inanılmış.


Bir başka hikayeye göre ise, aslında 5 kişilik bir aileyi meydana getiren üç güzellerden hemen arkasında bulunan büyük şapkalı olan büyük babayı, onun bir arkasındaki büyük anneyi, ön sağ tarafta duran babayı, babanın hemen önündeki anneyi ve hamile olan annenin kucağındaki de çocuğu temsil ediyor. Bu hikayede aileyi ve bereketi sembolize ettiği düşünülen üç güzellerin, çocuğu olmayan ailelerin buraya gelerek bu peribacalarının yan tarafındaki yokuşu 7 kere inip çıkmaları ile çocuk sahibi olacağına inanılmış.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GÖLBAŞINDA BİR HAFTA SONU Ankaralılar iyi bilirler, denizi ne zaman özlesek, eymir de veya gölbaşında alırız soluğumuzu. Sonbaharda...