huzur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
huzur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2018 Çarşamba


GÖLBAŞINDA BİR HAFTA SONU


Ankaralılar iyi bilirler, denizi ne zaman özlesek, eymir de veya gölbaşında alırız soluğumuzu.


Sonbaharda buralar ayrı bir güzelleşir,


Yazın mangal kokusundan, kalabalıktan hiç bir şey anlamayanlar için,

eylül,ekim,kasım harika bir zamandır tadını çıkarmaya...



Her ne kadar biz kahvaltı yapıp, kahve içebileceğimiz temiz bir mekan hala keşfedemesekte,


gerçekten her defasında ayrı tat aldığım, kaliteli zaman geçirdiğim yerlerden biridir mogan.


Sizlerinde ailenizle ve çocuğunuzla gayet sıcak, temiz havada iyi bir zaman geçireceğinizi şimdiden garanti ederim.


Sıkı giyinin üşümeyin :)


Sokakların denize çıkmasa da, seviyoruz seni nemsiz Ankara



PEKİ GÖLBAŞI NERDEDİR? NASIL GİDİLİR?


Adres: Karşıyaka Mahallesi, Haymana Yolu Blv., 06830 – Gölbaşı / Ankara


Toplu Taşıma İle: EGO- 177, EGO- 108, EGO-182 Nolu otobüslere binerek parka ulaşabilirsiniz.


Güven parkı önünde bulunan duraklardan Gölbaşı-Toki otobüslerini bulup burada 195-1 ve 195-2 otobüslerine binerek yine 20-25 dakikada buraya ulaşabilirsiniz.


Özel Araç İle: Kızılay’dan Gölbaşı istikametine çıkıp tabelaları takip ederek 15-20 dakika arasında göle ulaşabilirsiniz.




GÖLBAŞI HAKKINDA DAHA FAZLA BİLGİ




Mogan Gölü, halk arasında Gölbaşı olarak da bilinir. Göl şehir merkezine 25 km. uzaklıkta. Bu ulaşım açısından gözünüzü korkutmasın çünkü buraya gerek otobüsler ile ulaşım oldukça kolaydır.


Yaklaşık 160 kuş türünün yaşadığı göl, temiz havası, doğal güzellikleri ve sakinliği ile sizleri karşılıyor.


Gölün Konya yoluna yakın olan kısmına giriş çıkış ücretsizdir. Burada düğün salonları, restaurant, cafe, yürüyüş parkurları ve çardaklar mevcuttur.


Mogan Parkı, Büyükşehir Belediyesi tarafından 644,979 m² alana kurulmuş ve hizmete açılmış bir alandır. Parkın içerisinde dinlenme, piknik, eğlence ve spor faaliyetlerini icra edebileceğiniz alanlar bulunmaktadır.


MOGAN PARKINDA NELER YAPILIR DERSENİZ DE


Düzenlenen alan içerisinde piknik alanları, marina adası ( buraya ulaşım asma köprüler ile sağlanmaktadır ) koşu ve yürüyüş yolları, oyun alanları, engelli çocuklar için oyun alanı, istasyonlu koşu pisti, 3 adet tenis kortu, 2 adet mini futbol sahası ve basketbol sahaları bulunuyor.


Üzerinde çalışma yapılıp tekrar hizmete açılan alanlar ise, binicilik merkezi, spor merkezi, Mogan Gölü Araştırma Merkezi, deniz feneri binası, kayıkhane, su deposu, çeşitli kafeteryalar, danışma binaları, wc binaları, tenis,golf, kay kay ve bisiklet kulübü binalarıdır.


Gölü’nün Haymana yolu kıyı şeridine yaklaşık 4 kilometrelik ahşap platform sahil yürüyüş yolu yapılmış ve bu alana 3 adet seyir terası ve 400 bankı yerleştirilerek alan daha da güzel hale getirilmiştir.


Parkın en dikkat çekici yapısı ise 25 metre yüksekliğindeki Deniz Feneri'dir. Fenerin balkonundan göl tamamen ayaklarınızın altına seriliyor. Ayrıca gece özel ışıklandırma ile göl ışıklandırılıyor.


MOGAN PARKI GİRİŞ ÜCRETİ


Parka giriş ücreti 1 Lira dır. Bunun dışında her hangi bir ücret alınmamaktadır

MOGAN PARKINDA NE YENİR


Eğer mangal alanlarında piknik yapmayacaksanız, burada bulunan restaurantlarda karnınızı doyurabilirsiniz. Ortalama 2 kişi 80 -100 lira arasında rahatça doyabilirsiniz. Ama tavsiyem taze balık yemeniz. Ayrıca buraya kahvaltı için erkenden gelecekseniz kahvaltı tabağı 15-25 Lira arası, serpme kahvaltı 35-50 lirası arasında değişmekte.


TAVSİYELER VE ÖNERİLER İSE


Balık tutun, tutamazsanız da bir yerlerde balık ekmek yiyin.


Gün batımına karşı çayınızı yudumlayın


Deniz Fenerinden göl manzarasını izleyin.


Yürüyüş yapın.


Kayıkla göl turu yapın, biraz spor olsun derseniz deniz bisikletini seçebilirsiniz.






13 Eylül 2018 Perşembe

YİNE YAZI BEKLERİZ



Yaz ne çok bekledim seni bir bilsen, gelmen ve gitmen bir oldu ama...
Şimdi eylül oldun, sonra kasım, sonrası aralık,
Sonrası yine seni beklemek...
Haziran çocuğu olmamdandır diye düşünüyorum, güneş olmadan, hava açık olmadan kendimi iyi hissedemiyorum..
Sonbahar ve kışa alışmam o geçiş süreci çok uzun sürebiliyor,

Şuanda da eylül olmasından mütevellit düşük moralleuykusuz ve yorgun dolaşıp duruyorum, umarım kısa sürer

Neyse lafı çok uzatmayayım 15 günlük kısa tatilimden bahsedeyim.

Malum çalışan insanlar olarak hepimizin sayılı senelik izinleri var ve bu elimize geçen fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz. Bizde öyle yapalım dedik ama maalesef pek olmadı.
Aslında yola çıkmadan önce  rotamızı çizmiştik,
Cunda adası, Ayvalık, Fethiye, Marmaris, Kaş,
Buralarda 2 şer gün  konakladıktan sonra, en son finali Antalya Kemerde 5 gün yapıp evimize dönecektik ama evde yaptığımız hesap, rotamıza hiç uymadı

Arife gününden 2 gün önce yola çıkarken düşünmeliydik bayramda aşırı kalabalık olacağını, ve rezervasyonları önceden yaptırmalıydık, ki oda bize bir tecrübe oldu.
Gerçi günlerimiz belli olmadığından rezervasyonda yaptıramazdık oda tabi ayrı bir konu.

Sabah 8 de çıktığımız Ankara yolundan Sivrihisar da bir çevirmeye girdiysek, bizi bıraktıklarında akşam saat 7 idi, evet yanlış duymadınız akşam 7 (Neyin neden olduğunu başka zaman anlatırım)

Tabi akşam o saatlere kadar aç biilaç beklediğimizden, Eskişehir’e kendimizi zor attık. Zaten Eskişehir’e girmeden yaklaşık 90 km gerisinden başlayan AYTEN USTA tabelaları, sizi otomatik olarak oraya  götürüyor, giderken bütün yollar Ayten ustaya mı çıkıyor diye düşündüğünüzden dolayı bir kere meraktan kesin gidiyorsunuz…

Ben yol üzerinde reklam yapanların pek gerçekçi olmadığını, daha sığ ve sakin mekanları tercih ederim, ama AYTEN USTA kesinlikle tavsiye edilesi..

Öyle güzel yemekler yedim ki, çok leziz ve atmosferi muhteşemdi.
Personellerin kılık kıyafetleri temiz, saygılı, servis sunuları göz dolduran gurme restoran.
Siz yemeklerinizi yerken ayağınızın altından geçen tavşanlar, karşınızda göl manzarası ve doğa, velhasıl kelam çok güzel, övülesi bir mekandı,
Eskişehir’e yolunuz düşerse kesinlikle uğrayın derim…

Güzel başlayan bir günün ardından, güneşin kötü batması her ne kadar bizim heyecanımızı kırsa da, hevesimizi kaçırmadan tattığımız o güzel lezzetlerden topladığımız enerjiyle gittik cunda adasına…

Giderken Düzdag tost ta yediğim Susurluk tostundan  bahsetmeyeceğim…
(Kaşarlı tosta salça sürülmesine anlam yüklemeye çalışmak …kaşarlı ve salçalı tost işte.yada fazla beklenti içine girmemek lazım )

Cunda… Sakin… Çok sakin, tam huzur dolu, kafa dinlemelik bir yermiş..
Bana göre değilmiş onu fark ettim…

2 gün kaldık, zaten cundayı 2 saatte keşfettikten sonra, ayvalık tostu yemek için sabırsızlanan ben, ayvalığa gittik,
3 başarısız, ayvalık tostu denemesinden sonra tavsiye üzerine AŞKIN TOST EVİ’ ni keşfettik.
Evet çok övgü dolu o ayvalık tostunu da beğenmedim.
Hakiki ayvalık tostu tulum peynirinden yapılırmış.
Aşkın tost evi de öyle yapıyor ama nedense çok sade ve lezzetsiz buldum. (Ankara’da çok daha başarılılarını yedim) 


Neyse lafı çok uzatmayayım 15 günlük kısa tatilimden bahsedeyim.

Malum çalışan insanlar olarak hepimizin sayılı senelik izinleri var ve bu elimize geçen fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz. Bizde öyle yapalım dedik ama maalesef pek olmadı.
Aslında yola çıkmadan önce  rotamızı çizmiştik,
Cunda adası, Ayvalık, Fethiye, Marmaris, Kaş,
Buralarda 2 şer gün  konakladıktan sonra, en son finali Antalya Kemerde 5 gün yapıp evimize dönecektik ama evde yaptığımız hesap, rotamıza hiç uymadı

Arife gününden 2 gün önce yola çıkarken düşünmeliydik bayramda aşırı kalabalık olacağını, ve rezervasyonları önceden yaptırmalıydık, ki oda bize bir tecrübe oldu.
Gerçi günlerimiz belli olmadığından rezervasyonda yaptıramazdık oda tabi ayrı bir konu.

Sabah 8 de çıktığımız Ankara yolundan Sivrihisar da bir çevirmeye girdiysek, bizi bıraktıklarında akşam saat 7 idi, evet yanlış duymadınız akşam 7 (Neyin neden olduğunu başka zaman anlatırım)

Tabi akşam o saatlere kadar aç biilaç beklediğimizden, Eskişehir’e kendimizi zor attık. Zaten Eskişehir’e girmeden yaklaşık 90 km gerisinden başlayan AYTEN USTA tabelaları, sizi otomatik olarak oraya  götürüyor, giderken bütün yollar Ayten ustaya mı çıkıyor diye düşündüğünüzden dolayı bir kere meraktan kesin gidiyorsunuz…

Ben yol üzerinde reklam yapanların pek gerçekçi olmadığını, daha sığ ve sakin mekanları tercih ederim, ama AYTEN USTA kesinlikle tavsiye edilesi..

Öyle güzel yemekler yedim ki, çok leziz ve atmosferi muhteşemdi.
Personellerin kılık kıyafetleri temiz, saygılı, servis sunuları göz dolduran gurme restoran.
Siz yemeklerinizi yerken ayağınızın altından geçen tavşanlar, karşınızda göl manzarası ve doğa, velhasıl kelam çok güzel, övülesi bir mekandı,
Eskişehir’e yolunuz düşerse kesinlikle uğrayın derim…

Güzel başlayan bir günün ardından, güneşin kötü batması her ne kadar bizim heyecanımızı kırsa da, hevesimizi kaçırmadan tattığımız o güzel lezzetlerden topladığımız enerjiyle gittik cunda adasına…

Giderken Düzdag tost ta yediğim Susurluk tostundan  bahsetmeyeceğim…
(Kaşarlı tosta salça sürülmesine anlam yüklemeye çalışmak …kaşarlı ve salçalı tost işte.yada fazla beklenti içine girmemek lazım )

Cunda… Sakin… Çok sakin, tam huzur dolu, kafa dinlemelik bir yermiş..
Bana göre değilmiş onu fark ettim…

2 gün kaldık, zaten cundayı 2 saatte keşfettikten sonra, ayvalık tostu yemek için sabırsızlanan ben, ayvalığa gittik,
3 başarısız, ayvalık tostu denemesinden sonra tavsiye üzerine AŞKIN TOST EVİ’ ni keşfettik.
Evet çok övgü dolu o ayvalık tostunu da beğenmedim.
Hakiki ayvalık tostu tulum peynirinden yapılırmış.
Aşkın tost evi de öyle yapıyor ama nedense çok sade ve lezzetsiz buldum. (Ankara’da çok daha başarılılarını yedim) 

Birde çok bekledik, müşteri potansiyeli kalabalık, ama çalışan makine sayısı  2 idi sanırım.
Her şey çok yavaştı… Yarım saatten fazla bekledik. Böyle garip şeyler yaşadıktan sonra şeytan sofrasına gittik.

Muhteşem bir rüzgar, inanılmaz bir manzara vardı asla unutmayacağım. Aşık oldum…
Kahve içelim manzarayı izleyelim derken 1-2 saat durup, sarımsaklıya gittik. Sonra tekrar gün batımı izlemek için şeytan sofrasına geldiğimizde araçlar giriş yapamayacak kadar kalabalık, ve rüzgar saatte 40-50km esecek kadar hızlanmıştı…
Çok duramadık rüzgardan dolayı herkes bir yere kaçıyordu zaten, zar zor gün batımını izleyip otelimize döndük…
Ertesi günde Dikili, Bergama, Ali ağayı gezdikten sonra tekrar otelimize dönüp, valizleri hazırladık…
Ve çıktık yolumuza, ikinci durağımız Fethiye idi…

Yolumuzun üzerindeyken ölü denize şimdiden bir bakalım dediğimiz yolda giriş resmen yoktu, insanlar araçlarını 5km geriye park edip yürüyerek plaja gidiyorlardı, bu manzarayı gördükten sonra, kalacağımızın pekte mantıklı olmadığını düşünerek Marmaris’e gittik…

Marmaris’te de de boş otel bulamayıp gece 23 ‘te Kaş’a indik…
Aşırı nemden ve kokudan çok rahatsız olduk…

2 gün bari kalalım dedik ama kalamazdık… nefes alamıyorduk..

Neyse biz kemere gidelim, bir an önce tatilimize başlayalım dedik.
Kemerde 5*lı bir otelde bayram olmasına rağmen yer bulduk bulmasına ama,  biz o otelde ne yapardık, akşama kadar ye, iç, yat olayı bize göre asla değil, biz sabah kahvaltımızı yapıp çıkmalıydık…

Bu sene de böyle olsun dedik ve 5 gün boyunca otelden dışarı bir kez çıktık, Antalya-merkezi/Konyaaltı sahilini ve kemeri gezdik içindi…

Aslında otel güzeldi, plajı vs herşey çok iyidi, yemekler, havuz, spa herşey başarılı ama belki çocuklu bir aile olsak, mutlu olabilirdik… Lakin şuan da bizim tatil anlayışımız bu değil.
Neyse lafı çok uzatmayayım, biz bu sene macera aradık, macerayı da yaşadık…

Bir daha yaşar mıyım bilmiyorum ama, mecbur kalmadıkça Antalya’ya gideceğimi sanmıyorum.
Yaşım ilerlediğinde cundaya gider kafa dinlerim…
Bu şekilde kalabalık olursa Marmaris Fethiye’yi de hafızamda bir süreliğine kaldırıyorum.

Kemerden çıkış günümüzde…
Düşündük,
biz bu sene tatil yapamadık…
Yollarda yorulduk, otelde sıkıldık…gidelim hadi..
Nereye mi? Alaçatı’ya

Alaçatı da 8 gün miss gibi tatilimi yaptım,

Tertemiz denizi, nemsiz havası, nem olsa bile o esen rüzgarı, kokusu, yapısı, sokakları bile bana büyüleyici gelen o canım egemde tatil gibi tatil yapmak….

Ahhh..
Orda geçirdiğim 1 gün bile, Diğer tatil bölgelerinin aylarına bedel..

Muhteşem bir otelde, harika kahvaltıyla güne başlayıp, egenin mis sularında devam eden, akşam Alaçatı sokaklarında dolaşmaktan bitap düşen bir ikili olarak,
Bundan önce 4 yıl olduğu gibi… bu senede alaçatıya aşık olup dönmek…

Bir daha üstüne gül koklarmıyım bilmiyorum.
Hep Alaçatı
En Alaçatı
Daima alaçatı…

Şimdi tekrar yaz’ı bekleme vakti…

Gelmesiyle gitmesi bir oluyor ama o incecik çizgi tüm mutluluğuma yetiyor…








22 Haziran 2018 Cuma

AZ İNSAN, ÇOK HUZUR...




AZ İNSAN, ÇOK HUZUR

AHHH AHHH...
Kimlere neler yapmışız, Nerelerdelermiş, nereleri hak ediyorlarmış ta, 

biz onları nerelere koymuşuz...biz onları nerelere koymuşuz...
Layık gördüğümüz yeri yadırgayanlar, 
geldikleri yere bir bir dönmüşler...
Biz ise Neden diye düşünüp durmuşuz.....
 Çok sevmiş, benimsemiş, değer vermişiz.
Peki bunların karşılığında neler neler görmüşüz…
Çok merak ediyorum bu iki yüzlüler sadece benim hayatıma mı giriyor...
Yoksa sizler de zaman zaman, ilk zamanlarda şirin görünüp sonra şeytana dönen yapmacık insanlarla karşılaşıyor musunuz...:)
Eminim yalnız değilim..
Neyse ki hepinizin zaman zaman karşılaştığı o klasik durum işte...
Artık eşimle, Allah bizi onlarla sınıyor’’ diye düşünmeye başladık :)
Çok değil bu kötüler belki bir elin parmağını geçmez ama, midemiz bulanıyor işte...
Daha sonra her gördüğün kişiye acaba buda mı ?? diye bakmaya başlıyorsun...
Her tebessüm edene, ilk önce gülüp sonra şeytanlık mı yapacak der olduk...
Bir iki çıkarcının faturasını ise başkalarına kesmek ne kadar kötü malesef…
Ama işte yoğurt-ayran misali daha dikkatli, daha temkinli oluyorsun ister istemez...
Şimdiler ise şükür içindeyim.
Etrafımızda bizi kullanan kötü insanları Allah'ın barındırmadığına,
Her şer sandığımız şeyleri hayr'a çevirdiğine,
Bize kötülükle fesatlıkla yaklaşanları bir bahane verip yöremizden uzaklaştırdığına,
Binlerce.
Ama binlerce şükürler olsun...Ve onlara çokça teşekkür ediyorum…
Bizden aldıkları sadece onlara verdiğimiz değer oldu…ki, Öğrettikleri çok daha fazla……
Tabi ki sizin de başınıza geliyor böyle şeyler..
Ve hatayı kendinizde ararken fark ediyorsunuz ki ..
Sizin tek sıkıntınız ''fazla değer vermeniz''
Akvaryum balığını denize atarsan, küçücük dünyasından çıkınca ne yapacağını şaşırır, uyum sağlayamaz ve ölür''diye bir söylem vardır ya,
İşte öyle oluyorlar bazı insanlar da...
O balıklar gibi çırpınarak bir bir gidiyorlar...
Huzuru, 
huzurumuzu bozacak insanlarda aramak,
bizi yormaktan başka bir işe yaramayacak...
Oysa ki bizim kendimize ait bir yaşantımız,
Sorumluluklarımız,
Adapte olmamız gereken bir işimiz,
Ve mutlu olarak yaşamamız gereken bir hayatımız var…
Enerjimizi başkaları için düşürüp,Motivasyonumuzu kaybettiren,
Düşüncelerimizi çürüten,
Bize iyi gelmeyen,
Bir şeyler katmayan insanları lütfen atalım hayatımızdan…
Evimizi, beynimizi, düşüncelerimizi kirletmelerine izin vermeyelim…
Zira; Kafamızı dinlemek kadar,
Kendimize zaman ayırmak kadar güzel ne olabilir ki...

Osho nun çok sevdiğim bir sözü vardır…
İnsanlar sana hakaret ettiklerinde, onlara yanıt vermezsen bu daha da zorlarına gider. Sen sadece ‘'teşekkür ederim’’ diyerek yoluna devam edersen,bunu hazmetmeleri daha zordur…Çünkü o kişinin egosunu derinden incitir.Seni aşağı çamurun içine çekmeye çalıştığı halde sen bunu reddettin ve o şimdi çamurda tek başına kalmış oldu''…

Bu yüzden bırakalım onlar kendi çamurun da dursun..
''Siz de, az insan, çok huzurlu hayatınızın tadını ve keyfini çıkartın...''
Yaşamak, başkalarını kafaya takmayacak kadar güze









GÖLBAŞINDA BİR HAFTA SONU Ankaralılar iyi bilirler, denizi ne zaman özlesek, eymir de veya gölbaşında alırız soluğumuzu. Sonbaharda...